Sınırlar sadece beynimizin içinde

-
Aa
+
a
a
a

New York Üniversitesi Abu Dhabi'den tam burs alarak basında adından sıkça bahsettiren Bahçeşehir Diyarbakır Fen ve Teknoloji Lisesi öğrencisi 18 yaşındaki Avjin Aktop ile sürdürülebilirlik üzerine hazırladıkları projeler, uluslararası yarışmalar, iklim krizi ve umut üzerine sohbet ediyoruz.

Sarah Silbiger/Getty Images
Sarah Silbiger/Getty Images
Avjin Aktop ile söyleşi
 

Avjin Aktop ile söyleşi

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Atlas Sarrafoğlu: Merhaba sayın Açık Radyo dinleyicileri. İklim Kuşağı Konuşuyor programına hepiniz hoşgeldiniz. Ben Atlas Sarrafoğlu. Bugün sizlere programımda çok önemli bir röportajla geliyor olacağım. Umarım haftanız güzel geçiyordur. Röportajım Avjin Aktop ile. Hemen röportajımıza geçelim. Avjin, selam, hoşgeldin. Bizlere kendini tanıtabilir misin?

Avjin Aktop: Hoşbulduk, merhaba. Öncelikle beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Ben Avjin Aktop, on sekiz yaşında kendimi iklim aktivisti olarak tanımlayan bir öğrenciyim. Geçenlerde New York Üniversitesi Abu Dhabi'den tam burslu kabul aldım. Aynı zamanda iklimle alakalı çalışmalar yürütüyorum birkaç senedir.

A.S.: Çok güzel. “Sınırlar sadece beynimizin içinde,” demişsin. Sen sınırlarını nasıl aştın ve az önce bahsettiğin üzere nasıl programlara burslu kabul edildin?

A.A.: Evet, aslında bu ilk soru için çok klişe bir laf edeceğim. Bu da ‘çok çalışarak’ gerçekten. Çünkü mesela bazı noktalarda imkansızlıklar herkesin hayatında çok fazla var. Ama belli noktalardan fırsat yaratarak belki de, fırsatların önümüze gelmesini bekleyerek değil de ‘ben şunu nasıl yapabilirim?’ veya ‘şundan ne kazanabilirim?’ gibi bir zihniyetle çok fazla fırsat kovaladım diyebilirim. Bu da elbette emek vererek, zaman ve enerji tüketerek oldu bu yol üstünde. Mesela hayatımda şu anda çok fazla kişide bir kıtlık bilinci olduğunu görebiliyorum. Yani sanki her şey gerçekten çok sınırlıymış gibi davranıyoruz. Ama belki de benim için bu süreçte sınırların sadece beynimizin içinde olduğunu kanıtlayacak nokta şuydu; ‘gerçekten ben bir şey yapmak istiyorum’, ‘ben bunu yapıyorum zaten’ bilincindeydim. ‘Bunu zaten düşünüyorsan onu yapıyorsundur’ gibi bir şey oluyor. Bir söz de var; ‘Hayal etmek başarmanın yarısıdır’ gibi bir şey. Yani tam olarak kesinlikle bu, çok fazla hayal etmek gerekiyor, sanırım cevap bu.

A.S.: Peki, bu bursluluk programlarına, ben de 11. sınıf öğrencisi olarak ve yaşıtlarımın da programı dinlemesiyle, en azından büyüklerim bile kendi ailelerine, çevrelerine bilgi vermesi açısından programlara başvuruyla mı giriliyor? Kendin başvuruyorsun ve kendi yaptığın projelerden de gösteriyorsun. CV'ni de açıklıyorsun, böyle işler yapıyorum şeklinde. Sonra o şekilde alabiliyorsun galiba burs değil mi?

A.A.: Evet. Aslında bu tarz programları ikiye ayırmak daha doğru olur. Programları gerçekten seminer gibi olan programlar. Pardon, üçe ayırmak gerekiyor. Bir de üniversite, bizim bildiğimiz düzeyde. Aslında her birinin süreci birbirinden çok farklı olsa da genel olarak siz başvuruyorsunuz. Siz, kendiniz bu zamana kadar yaptığınız şeyleri gösteriyorsunuz. Kendi ailenizin ve karşılayabileceğiniz miktarı göstererek insanlara, “Bakın ben buraya değer katabilecek bir insanım ama işte parasal durumlar beni kısıtlıyor diyorsunuz. Onlar da eğer gerçekten sizin değer katabileceğinize inanıyorlarsa, sizi burslu olarak kabul ediyorlar. Temel nokta burada şu; bence bu tarz programlara kabul almak gerçekten çok zor ama kabul olmanın da ötesinde tam burslu kabul almak daha zor. Çünkü gerçekten advisory board’da [danışma kurulu] yani kabul eden kişiler, size bir nevi yatırım yapıyorlar. Yani onların gözünde değerli olup olmayacağınıza göre burs veriliyor. Bir yatırımdan ne beklersiniz? Bir süre sonra değer kazanmasını. İşte temel mesele bu sanırım burada.

A.S.: Aslında üstünde de çok büyük bir beklenti var yani. Çünkü hepimizin üstüne bir beklenti var, genel olarak Z kuşağının üzerinde bir beklenti var aslında. Bizlere verilen dünya ile bizim üzerimizde beklenen gelecek, bence aslında eş değerli değil. Çünkü bizlere verilen dünya, felaketlerin içinde olduğumuz bir dünya. Fakat beklenen gelecek, biraz daha iyimser. En azından büyüklerin gözünden, geçmiş nesillerin gözünden daha iyimser bir dünya. Fakat bunun ne kadar mümkün olduğunu ilerleyen zamanlarda da onların verdiği fosil yakıt kararlarıyla, onların verdiği taahhütlerle birlikte görüyor olacağız. Şimdi The Earth Prize nedir ve projeni senden bizlere açıklamanı, anlatmanı rica edeceğim.

Çamaşır makinelerinin bir haftada kullandığı suyu altı aya kadar kullanabilmenizi sağlıyoruz

A.A.: Evet. The Earth Prize, aslında 13 ile 19 yaş arasındaki gençlere sürdürülebilirlik alanlarında projeler yapmaya teşvik eden bir yarışma. İsviçre merkezli bir Earth Prize Foundation tarafından yürütülüyor her sene. Bu sene 1290 takım katıldı The Earth Prize yarışmasına ve biz de ilk 10’a kaldık. Projemiz ise şu şekildeydi; ilk başta her proje gibi problemi çok çok iyi tanımlamamız gerekiyor. Ben Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşıyorum ve takımımla beraber gerçekten etkilerini günden güne hissettiğimiz en büyük sıkıntı, kuraklık ve suyun gerçekten var olmaması. Ama suyun olmaması gerçekten çok geniş bir kavram. Biraz daha bunu spesifikleştirmek gerekiyor. Biz özellikle çamaşır makinelerine odaklandık bu noktada. Çünkü çamaşır makineleri sadece bir yıkamada 50 – 55 litreye yakın su harcıyor ve bunun bir geri dönüşümü yok, bildiğimiz kanalizasyona gidiyor ve atık sulara karışıyor. Aynı zamanda çamaşır yıkadığımızda, kimyasal deterjanları da kullandığımızdan ötürü mikro plastik denilen, insan sağlığına ve genel olarak ekosisteme çok zararlı olan belli parçacıklar ortaya çıkıyor. İşte bizim aslında çözmek istediğimiz problem buydu. Biz de bir ‘filtrasyon sistemi’ geliştirdik. Burası çok teknik detaylar olduğu için çok fazla girmeyeceğim. Ama bu filtrasyon sistemiyle beraber, çamaşır makinelerinin bir haftada kullandığı suyu altı aya kadar kullanabilmenizi sağlıyoruz. Bu da %90’a varan su ve elektrik tasarrufuna yol açıyor. Aynı zamanda filtrasyon sistemiyle beraber sürekli kullanılan, sürekli temizlenen su daha yumuşak olduğu için de daha az deterjan kullanımına yol açıyor. Bu da deterjan kullanımında %65’lere varan bir tasarruf sağlıyor. Yani biz de şu anda finalist takımlardan biriyiz. 24 Nisan'da açıklanacak ilk dörtten biri olup olmadığımız. Eğer ilk dörde girersek mentorluk desteğinin yanında bu projemizi hayata geçirmek için de bir fon alacağız. Açıkçası heyecanlıyız.

A.S.: Evet, aslında biz programı biraz daha öncesinde kaydediyoruz. Yaklaşık iki üç gün öncesinde, program normalde cuma günü yayınlanıyor bizim. Fakat biz bunu salı günü kaydettiğimiz için biraz daha zaman var. Ama programı dinleyenlere göre de üç gün sonra açıklanıyor olacak. Umarım hak ettiğiniz yeri alırsınız ki hak ettiğiniz yer bence, en birincisi. Ki alamazsanız bile her zaman gönüllerimizde birincisiniz. Gerçekten düşünüyorum, bulaşık makinesinde olsun, çamaşır makinesinde olsun, günlük hayatta kullanılan su olsun... İzlediğimiz süreçte, gördüğümüz kadarıyla insanlar olabildiğince bu şeyleri azaltmaya çalışıyorlar, belgesellerde mesela. Yani kullanabildiğimiz kadar az kullanmaya çalışıyoruz ve bu gerçekten denediğimiz zaman bile zor oluyor. Bu yaptığınız sistemle bu iş gerçekten kolaylaşacak. Çünkü ben şu ana kadar mesela Afrika'ya gittim. Afrika'da insanların kullanabileceği bir limit var, su limiti var. Bu limitin üzerini de geçemiyorsunuz, günlük aldığınız su limiti o. Ya da işte günlük mü, haftalık mı, tam olarak hatırlamıyorum ama bir limitiniz var. O limitin üstünü de geçemiyorsunuz ve gerçekten sizin dediğiniz, bir haftayı altı aya mı uzatıyor dedin?

A.A.: Evet.

A.S.: Gerçekten inanılmaz bir süre ve umarım teknolojilerin zaman ilerledikçe daha da iyisi çıkar ama bunu gerçekten düşündüğüm zaman bile beni heyecanlandırıyor.

A.A.: Çok teşekkürler. Özellikle zaten iklim krizi bu tarz projelerle, gerçek anlamda çözülebilir diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten insanların hayatında böyle somut adımlar attırmalıyız, onların inisiyatifine bırakarak değil. İşte bunu çamaşır makinelerine entegre edeceksin ve seneler sonra böyle çamaşır makineleri çıkacak, her zaman aynı suyu kullanacaksın, bu kadar.

A.S.: Şimdi iklim krizi senin için ne demek? İleride iklim krizini bu şekilde, sizin yaptığınız şeylerle birlikte çözümünün olduğunu söyledin, buna inanıyor musun ve aslında şeyi sormak istiyorum; çözüm sence gerçekten mümkün mü?

İklim krizi gelecekte olan bir şey değil, tam da şu anda

A.A.: İklim krizi açıkçası benim için gelecekte olan bir şey değil, tam da şu anda. Bu yüzden şu anda çözmeye başlamalıyız ki çözmeye başladık da. Ben açıkçası çözülebileceğine inanıyorum. Sadece gerçek somut adımlar atmamız gerekiyor. Tüm toplum olarak, birkaç kişinin sorumluluğuna bırakılabilecek kadar küçük bir sıkıntı değil çünkü bu. Atlas, sen bahsettin ya, ‘bizden çok fazla beklenti var. Gelecekle alakalı iyi şeyler yapmalıyız, iyi bir dünya bırakmalıyız’ diye. Bize verilen dünya böyle değil. Gerçekten sorunu çok net hissediyorum ve diyorum ki, ‘benden sonra gelecek olan bireyler asla bizim yaşadığımız sıkıntıları çekmemeliler, daha kötü bir dünyayla karşılaşmamalılar.’ Çünkü gerçekten iklim kriziyle alakalı ilk çalışmaya başladığımda, ‘insanoğlu ne yapmış böyle’, dehşet içerisinde bakıyordum her şeye ve bir nevi Açık Radyo’da her hafta iklimle alakalı güncel haberleri dinlediğimde de, ‘gerçekten neler oluyor, hala nasıl bu kadar umarsızca şeyler yapıyoruz?’ diye düşünüyorum. Bu yüzden iklim krizini net, kolektif bir şekilde çözebiliriz sadece. Bunun için de çözebileceğimize inanıyorum açıkçası ama daha net adımlar atmalıyız. Çok açıklamak gerekir ama kısaca söylemek gerekirse bu olur.

A.S.: Anladım. Peki o zaman son sorumu da sorayım ve bir şey ekleyeyim sen söyledikten sonra. Şimdi benim için aslında programda en önemli, fiks sorduğum sorulardan bir tanesi, özellikle bunu yaşıtlarıma soruyorum, hatta genelde aynı konuda çalıştığım yaşıtlarıma soruyorum çünkü bakış açılarımız hem çok eşit oluyor, hem çok benzer oluyor, hem de bazı insanların bu konuya bakış açısı çok farklı oluyor. O yüzden sorunun yeri benim için ayrı önemli. Umut yani gelecek hakkındaki umut senin için ne demek? Umudun önemli bir özellik olduğunu düşündüğüm için aslında bunu özellikle sana sormak istiyorum; sence hala umut var mı?

Yaşadıkça, nefes aldıkça umut vardır

A.A.: Hala umut var. Yaşadıkça, nefes aldıkça umut vardır. Benim için de umut aslında böyle, nefes almak gibi, hayatımız için gerekli bir konsept. En kötü anlarda bile içten içe çok umutlu olduğumu hissediyorum çünkü umutlu olmazsak devam edemeyiz. Yani bu soruyu sorduğun için de çok teşekkür ederim. Böyle demiştim ya en başta, ‘sınırlar beynimizin içindedir’ diye. Sadece umutlu olarak belki de o sınırları aşabiliriz. Sadece umutlu olarak belki iklim krizini çözebiliriz. Çünkü umut var oldukça mücadeleye devam ediyoruz ve devam etmeliyiz de.

A.S.: Evet, ‘Gerçeğin dağlarına umutsuzlukla çıkılmaz’ sözünü mesela ben çok seviyorum, Nietzsche'nin sözü. Mesela ben yaklaşık dört senedir iklim aktivistiyim. Umarım, gerçekten bizim, benim, dört senedir kendi verdiğim ve hepimizin senelerdir verdiği mücadele gerçekten bu taahhütlerin, açıklamaların, yapılan açıklamaların sonunda yerini bulur. Sana da çok teşekkür ediyorum, yaptığın projelerden, yaptığın insan geliştirmelerinden diyeyim. Çünkü gerçekten bizlerin hayatını geliştirdiğini düşünüyorum, sizin yaptığınız projelerin bizleri daha iyi bir yaşama teşvik ettiğine, geçirdiğine düşünüyorum ve böyle olduğunu düşünüyorum. Tekrardan hem geldiğin için hem de bu konularda, bu alanlarda böyle aksiyonlar aldığın için çok teşekkür etmek istiyorum sana.

A.A.: Çok teşekkür Atlas. Ben de keza sana. Teşekkür ederim. Bir de son olarak şunu eklemek istiyorum; Mesela iklim krizi gerçekten dedim ya ‘kolektif olarak çözülebilecek’ diye. Böyle noktalarda çok farklı şeyler yapıyor gibi görünsek de yüce amaca hizmet ettiğimiz için çok kutsal olduğunu düşünüyorum ikimizin de mücadelesinin. Evet, bu, sen de iyi ki varsın. Yani iyi ki devam ediyorsun iklim aktivizmi yapmaya.

A.S.: Teşekkür ederim. O zaman istersen programın şarkısını sunabilirsin.

A.A.: Evet, aslında ben Quentin Tarantino’nun bir filmi olan “Django Unchained”den sunmak istiyorum; “Freedom.” Bize bu zamanlarda çok çok ihtiyacımız olan o özgürlük hissini tattıracak ve tanıttıracak bir şarkı.

A.S.: Teşekkürler o zaman. Görüşmek üzere.

A.A.: Görüşmek üzere.